Ölü doğum yapan kadınlarda yönetim planı

Ölü doğum, veri kaynağına göre değişmekle birlikte 22nci veya Dünya Sağlık Örgütüne göre 28nci gebelik haftasından sonra anne karnında bebek ölümü olarak tanımlanır. Görülme sıklığı ülkenin gelişmişliğine göre binde 3.5-13.9 arasında, farklı bir kaynağa göre 72-175 doğumda bir görülür.

Hiç kuşkusuz ölü doğumla sonuçlanmış gebeliği takiben yeni bir gebeliğe kalkışmadan önce, olası bebek kaybı nedenlerinin titizlikle taranması esastır. Böylece bulunan sorunun ortadan kaldırılması, yeni bir gebeliğin sağlıklı şekilde sonlanabilmesi için gereklidir.

Anne karnındaki bebek ölümlerinin yüzde 40 gibi önemli bir kısmında erken doğum, çoğul gebelikler, doğum eylemi sürecinde plasentanın bebek doğmadan erken ayrılması, doğum ağrıları sürecinde bebeğin yeterince oksijenlenememesi ve sıkıntıya girmesi gibi komplikasyonlar ortaya çıkabilir.

Ölü doğumların üçte birinde neden, plasenta anormallikleridir. Eğer bebek ölüm nedeni, plasenta ile bağlantılı kan dolaşımındaki bir sorun olarak ortaya çıkarsa bebek anne karnında yeterince beslenemez. Plasenta beslenme sorunlarında bir sonraki gebelikte bebek ölümünün tekrarlaması riski 2 katına çıkar. Bir sonraki gebelik boyunca düşük doz aspirin tedavisi yaygın şekilde önerilirse de etkinliği kanıtlanamamıştır.

Her 10 ölü doğumdan birinde sebep, bebekteki doğuştan genetik veya yapısal defektlerdir. Bebekte, plasentada veya annede ortaya çıkan bir enfeksiyon da 10 ölü doğumdan birisini açıklayabilir. Aynı sıklıkta görülen bir başka sorun, göbek kordonunda sıkışma, düğümlenme, böylece oksijensizlik durumudur.

Obesite, kronik hipertansiyon, şeker hastalığı gibi bir olası etken gösterilebilmişse kilo kaybı, sağlıklı yaşam tarzı, varsa sigaranın kesilmesi, kan şekerinin iyi kontrol edilmesi gibi önlemler mutlaka alınmalıdır. Ölü bebek doğumu olgularının çok büyük kısmında (15-60%) ise ölü doğum sorununun nedeni bulunamamaktadır.

Tıbbi yayınlar, yaşanılan parasal, duygusal, ailesel veya başka kaynaklı stres durumlarının da riski artırdığına işaret etmektedirler. Sigara, marihuana, uyuşturucu, sürekli ve yüksek dozda ağrı kesici kullanımı da suçlananlar arasındadır.

Felaketi yaşamış ailenin kendilerini ve sağlık hizmeti aldıkları kurumu suçlamaları, bir sonraki gebelik sürecinde doğal olarak içinde bulundukları anksieteyi çevrelerine yansıtmaları doğal kabul edilmelidir. Planlanan veya gerçekleştirilen yeni gebelikte hekimin aileye vereceği danışma çok önem taşır. Öncelikle, bebek kaybı nedeninin bulunamadığı durumlarda, sonraki gebeliklerde ölü doğum riskinin artmamış olduğu gerçeği, hem anne adayı hem de ailesi için çok rahatlatıcı ve güven vericidir. Bu gerçekten hareketle, her ne kadar gerginlik ve tedirginlik içinde aynı kötü sonun tekrarlamasından korkacak anne adayı ve çevresinin, abartılı bir titizlikle her türlü ileri teknolojik imkanların gereğinden sık şekilde uygulanması talepleri olacaksa da hekimin ikna yeteneği ile gebelik takiplerini olağan ve normal şekilde yapması, önerilen yönetim şeklidir. Gereksiz ve aşırı yoğun tıbbi izlem ve bakım, aksine anksieteyi daha da artıracak ve sonuçları olumsuz ekileyecektir. Doğru olan, her bir gebe için, o gebeliğe özgü özellikleri dikkate alarak bireysel bir takip planı oluşturmaktır.

Hiç kuşkusuz, gebeliğin 18-20nci haftaları arasında ultrason ile bebeğin incelenmesi, her gebelik için kural haline gelmiş bir yaklaşımdır. Bireysel olarak karar verilecek şekilde, aylık ultrason muayeneleri, vasküler risk taramasında gerekebilir. Ölü doğumu takip eden yeni gebelikte, bebeğin anne karnında kaybedildiği gebelik haftasına özellikle 1-2 hafta kala daha yakın bir takip planı uygulanması, doğru bir yaklaşım olur. Bu riskli gebelik haftaları sorunsuz aşıldıktan sonra komplikasyon riskinin genel olarak artmış olduğu 37-39ncu gebelik haftalarında da titiz takip, hatta 40 haftanın tamamlanmasını beklemeden doğum yaptırılması düşünülebilir.

Prof. Dr. Kutay Biberoğlu

01.01.2023

Ankara