Tıp biliminde belirli tedavilerin, gebelikte istenmeyen durumları önledikleri zaman zaman iddia edilir. Milyonlarca insan ümitle bu tedaviyi kullanır. Bir kısmında başarı elde edilir, bir kısmında edilmez. Başarı elde edenler, verilen tedaviye ve veren hekime minnet duyar, başarılı olmayan ise kendi sorununun çok ağır olduğunu, tedavinin bile yetmediğini düşünür. Hekim her durumda en azından hastaya yardımcı olmaya çalıştığını düşünerek kendisini rahatlatır, en azından başarılı olan gebeler kendisini takdir eder, yerlere göklere sığdıramaz.
Bazı tedavi önerileri vardır ki bilimsel kanıtı yoktur veya varsa da güçlü değildir. Bunun bir örneği, erken gebelik kayıplarını yani düşükleri önlediği iddia edilen bir grup ilaçtır. Aslında tüm hekimler bilir ve bilimsel gerçekler gösterir ki gebelik baştan sağlıklı ise kadın ata binse, ip atlasa gebeliği sonlandıramaz, düşüremez. Düşük riski taşıyan vajinal kanamalarda bile eğer ultrasonda bebek sağlıklı görünüyorsa o gebelik büyük olasılıkla devam edecek demektir. Aksine gebelik ürünü başlangıçtan sağlıksız ise tonla ilaç kullanılsa, gebe kadın pamuklar içinde parmağını oynatmadan yatsa bile o gebelik düşer yani sonlanır. O halde bilimsel gerçekler, toplumda görülen yüzde 10-15 erken gebelik kaybı yani düşük nedeninin büyük oranda sağlıksız gebelik olduğunu gösterir.
Bunlar bilindiği halde bazı kanıt değeri düşük tıbbi yayınlara inanan hekim grupları, düşük riski ile kanamalı gelen gebeye hiçbir şey yapmamaktansa güya düşük önleyici ilaç önermeyi tercih eder. Günümüzde neredeyse düşük öyküsü olan ya da lekelenmesi olan her gebeye kan sulandırıcı, aspirin, mutlak yatak istirahati, yaygın şekilde önerilmektedir. Çok sık reçetelenen bir ilaç grubu da progesteron hormonudur ki vajinal fitil, ağızdan hap veya kas içine enjeksiyon şeklinde uygulanır. Bunu öneren hekim ya gerçekten kritik analiz yapmadan bilimsel değeri düşük yayınlardan etkilenmektedir ya da aslında etkisizliğini bildiği halde “ben vermezsem başka bir hekim verecek ve gebelik devam ederse primini o hekim yapacak” düşüncesi ile ilaç yazmaktadır. Bilgilenmek için www.drkutaybiberoglu.com, doktorsitesi / facebook / instagram / youtube biberoglu linklerinde bulacağınız video ve makalelere (Erken gebelik kayıpları önlenebilir mi? Düşüklerin tedavisi var mı? Ekim 18, 2016 ; Düşükler (erken gebelik kayıpları). Haziran 11, 2018) ulaşabilirsiniz.
Aslında konumuz, erken doğumu önlemek için daha ileri haftalarda gebe kadına uygulanan bir tedavi yöntemidir. Bugün ki konumuz tam olarak işte bu, erken doğumun önlenmesi amaçlı gebe kadınlara enjekte edilen kısaca 17-OH-P (17 hidroksiprogesteron)‘dur. Dün yani 14 Mart tarihinde 17-OH-P üreten bir ilaç firması, ABD’de ilacını (Covis Pharma firması Makena isimli 17-OH-P preparatı) eczanelerden gönüllü olarak toplatma kararı almıştır, yani bir diğer deyişle havlu atarak piyasadan çekilmiştir. Bu kararın arka planına bakılırsa Amerikan İlaç Ajansı (FDA) her ne kadar eldeki bilimsel verilere dayanarak bu ilacın erken doğum önleminde bazı şartlarda (daha önce erken doğum yapmış olmak) kullanılabilirlik ruhsatını vermiş idiyse de 9 Kasım 2021 tarihinde yaptıkları bir toplantıda 14 oya karşılık 1 oyla ilacın etkisizliğini kabul etmiş, ruhsatı iptal etmese de firmalara piyasadan çekilme teklifinde bulunmuştur. Covis Pharma’nın zorunluluk olmadığı halde ilacını piyasadan çekme kararı ilginçtir. Bu noktada halen bu ilacın ülkemiz dahil pek çok ülkede yaygın şekilde kullanıldığını eklemek zorundayım. Kişisel kanaatim, Sağlık Bakanlığı’nın ön alıp Türkiye’de de bu ilacın kullanımını yasaklamasa bile sorumluluğu üretici firmaya bırakmasıdır. Eklemem gerekir ki meslek hayatımda ne düşük önleyici ne de erken doğum önlemi olarak Progesteron reçetesi yazmış değilim.
Biraz daha ayrıntıya girecek olursam aslında durum bundan da kötüdür. Çünkü 2021 yılında adı geçen 17-OH-P’un doğan bebeklerde kanser gelişme riskini 2 kat artırdığı bile yayımlanmıştır. American Journal of Obstetrics and Gynecology dergisinde çıkan yayına göre bu ilacın gebeliğin ilk 3 ayında kullanılması durumunda doğan bebekte kanser riski 2.57 kat artmaktadır. Daha da ötesi, enjeksiyon sayısı 1-2 ise risk 1.8 kat, 3 veya daha çok sayıda ise 3.07 kat artmaktadır. Literatürde gebelik boyunca 20 kez enjeksiyon yapılan gebelik olguları vardır. Eğer bebek erkekse ve ilaç 2nci ve 3ncü üçer aylık gebelik sürelerinde verilmişse yani geç gebelikte erken doğum önlemi için kullanılmışsa ileriki yaşlarda kolorektal kanser riski 5.51 kat, prostat kanseri 5.1 kat, çocukluk beyin tümörleri ise 34.7 kat artış göstermiştir.
Hal böyle iken ülkelerin ilaç kontrol yönetim otoriteleri, halen adı geçen ilacın gebelikteki kullanımını tamamen hekimin sorumluluğuna bırakmakta, her hangi bir yasaklama yaklaşımı içine girmemektedir. Ben bunu çok açık ve net şekilde sorumsuzluk olarak niteliyor, sorumluluğu hekimlere atma basiretsizliği olarak yorumluyorum. Özellikle mevcut medikolegal ortamın adeta hekimi cezalandırmak için apartta beklediği düşünülürse hala hekimlerin neden bu ilacı reçetelemeye devam ettiklerini anlamakta güçlük çektiğimi yazmak zorundayım. Bu yazı, zaten hiç bu ilacı kullanmamış bir hekimin meslektaşlarını ve hastaları uyarı yazısı olarak değerlendirilmelidir. Ben bu durumun daha ileri bir şeklini, alkol ve özellikle sigara satışının neden devletler tarafından yasaklanmadığı gerçeği ile güçlendirmek istiyorum. Nedenini hepimiz biliyoruz değil mi? Rantı engelleyemiyoruz. Hem üretici firmaların baskıları hem de vazgeçilmek istenmeyen vergi gelirleri, göz göre göre insanların ölümüne seyirci kalınmayı gerektirmektedir. Ne yazık!
Prof. Dr. Kutay Biberoğlu
16.03. 2023
Ankara