Erkek Jinekolog olmak…

Vücudumuz o kadar sadece bize ait ve özel ki onu genellikle başkalarından saklamak isteriz. Michel de Montaigne şöyle der :  “İnsanoğlu, çıplaklığı eş ve arkadaşları tarafından ayıplanan ve kendisini diğer insanlardan sınırlamaya ve saklamaya zorunlu hisseden tek hayvandır”. Bu durumda bir kadının bir yabancıya, hele de erkek hekime sahip olduğu en değerli varlığını muayene ettirmesi, hiç kuşkusuz dehşet ve anksiete kaynağıdır. Daha da ötesi, kadının kendisini en savunmasız hissettiği muayene şekli genital ve pelvik muayenedir.

Jinekolojik muayenenin tarihine göz atarsak en eski belge, Milattan 1800 yıl önce Mısır’da yazılmış “Kahun Jinekolojik Papirüs” dür. Kadınlık organlarının muayenesinin erkek hekimler tarafından ilk defa yapılmaya başlaması ise henüz kadınların tıp fakültelerine kabul edilmedikleri erken 1800’lere rastlar. O yıllara ait resimlerde ayakta duran uzun elbiseli kadın hastanın önünde diz çöken jinekologun görmeden sadece parmaklarıyla hissederek tanı koymaya çalıştığını görürüz. Jinekolojik muayenenin mutlaka odada bulunan bir kadın sağlık personelinin eşliğinde yapılması olmazsa olmaz kuralı da o yıllarda başlamıştır.Üçüncü kişinin bulunması, hem kadın hastanın hem de hekimin kendisini güvende hissetmesini sağlar. Sık olmayarak bazı hastalar, her ne kadar yardımcı personel muayene bölgesini görmeyecek şekilde hastanın baş tarafında bulunursa da olaya hekim dışında üçüncü bir kişinin eklenmesini arzu etmezler. Bu istek sosyal ve yasal açılardan hekimin onayını gerektirir.

“Erkek Jinekolog olmak”, analiz edilmesi zor bir konu başlığı.. Kesin olan, giderek erkek jinekolog sayılarının azaldığı gerçeği. Din faktörüyle ya da artan tutuculukla paralel bir azalma değil bu. İran gibi İslam Cumhuriyeti ülkelerinde oldum olası cerrahi alt branşlar dışında erkek jinekoloğa rastlamak pratik olarak olanaksız. Türkiye’de kadın hastalıkları üzerine uzmanlık eğitimi almak isteyen bir İran’lı genç erkek hekime bundan 30 yıl kadar önce devletinden ancak genel cerrahi eğitimi için izin alabilmiştik. Bırakınız uzmanlığı, tıp fakültelerine bile erkek öğrenci neredeyse alınmıyordu. Türkiye’deki durum da son 15 yıl içinde benzer bir ivme gösteriyor. Anabilim Dalı başkanlığım süresince benim de zaman zaman poliklinikte kadın hastaları erkek doktorlara muayene ettirdiğim için tehdit edildiğim olmuştur. Son 15 yıldır giderek artan sayıda kadın hasta, kamu eğitim hastanelerinde muayene sırasında odada erkek asistan bile görmek istemiyor. Üstelik, konunun eğitim hakkı yönü göz ardı edilerek hasta hakları çerçevesinde bu istek siyasi otorite tarafından da haklı görülüyor. Bu noktada, tutuculuğuna karşın erkek jinekoloğa yine de gidebilen kadınların bir ortak özelliklerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Muayene öncesi doktorun odasına ilk girildiğinde erkek hekimin elini sıkmaktan kaçınan kadın hastanın aynı dürtüyle tiroid bezi muayenesi için boynunu açmakta gönülsüz olması, buna karşın genital bölgesinin muayenesinde hiçbir güçlük çıkarmaması, sosyolojik olarak incelenmeye değer bir durumdur. Tutucu ve bağnaz çevreler, bırakınız kadınların karşı cins tarafından muayene edilmelerini, aynı ortamda bulunmayı ya da el sıkışmayı dahi sakıncalı bulurlar. Bir güya din aliminin “erkeğin oturduğu koltuğun sıcaklığı henüz geçmeden aynı koltuğa bir kadının oturması durumunda bu zina sayılır” söylemiyle kara çarşaflı, peçeli, siyah gözlük ve siyah eldivenlerle erkek jinekoloğa muayeneye gelen kadının “Victoria Secret” iç çamaşırları, bağnazlıkla cinsellik kavram kargaşasının derinliğine birer örnektirler.

Giderek daha çok kadın ve daha az erkek hekimin jinekoloji ve obstetrik anabilim dalını seçme eğilimini sadece din faktörü ve toplumdaki tutuculukla açıklamak doğru olmaz. Batı ülkelerinde de aynı seksist ivme ile kadın jinekologların sayısı erkekler aleyhine hızla artıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde Kadın Hastalıkları eğitimi alan asistan hekimlerin yüzde 85’i kadınlardan oluşuyor. Erkek asistan ağırlıklı alanlar arasında ise cerrahi dallar (özellikle ortopedi, üroloji, beyin cerrahisi), acil tıp, anesteziyoloji, radyoloji sayılabilir. Avrupa ülkelerinde de geçmişte erkek ağırlıklı olan tıp fakültelerine ve jinekolojiye girişlerde de dengeler hızla kadın lehine değişiyor. Artan kadın hekim sayılarına paralel olarak hastaların kendilerini kadın jinekoloğun yanında daha rahat hissetmeleri bunda etken olabilir. Ayrıca dünyanın her tarafında kadın jinekologların daha çabuk iş buldukları da bilinen bir gerçek. Sadece jinekolojinin cerrahi ağırlıklı alt dallarında erkek hekim oranı pozisyonunu koruyor. Öyle görünüyor ki erkek cinsi bu alanda yakın gelecekte kelaynak kuşu misali korunması gereken cinsler sınıfına girecek.

Çoğu kadın hastalıkları ve doğum uzmanı erkek hekime neden bu alanı seçtikleri sorulduğunda verilen yanıtlar klasik ve gelenekseldir. Hem medikal hem cerrahi tedavi yöntemlerinin uygulanabildiği, hekim olarak mesleki tatminin fazla olduğu gibi gerekçeler sayılacaktır. Bazılarınca kadınların erkeklere oranla daha bakımlı oldukları, kişisel hijyenlerine daha çok dikkat ettikleri, daha iletişim kurulabilir oldukları, kısaca kadın hastayla uğraşmanın daha kolay ve zevkli olduğu söylenecektir. Aslına bakarsanız erkek jinekologların kendileri de seçimlerindeki gerçek bilinçaltı nedeni bilmezler, biliyorlarsa da inkar etme yönünü seçerler.

Erkek jinekoloğun konumunu belirlemeden önce kadın sağlığı bağlamında ilgili tüm medikal, bilimsel, psikolojik, sosyal ve kültürel özelliklerin dikkate alınması gerekir. Daha başlangıçtan, erkek jinekolog ile kadın hasta arasındaki psikolojik dinamiklerin (projeksiyonlar, fanteziler, çelişkiler, çatışmalar, direnç) bilinçaltı düzeyde sorunlu hatta nörotik olduğuna inancımı belirteyim. Bu durum, analiz yapmayı daha da çetrefilli hale sokuyor.

İrdelemeye, neden jinekolog ve obstetrisyen olmaya yani sadece kadınlarla sınırlı bir hasta grubunun sorunlarıyla ilgilenmeye karar verildiği sorusu ile başlayabiliriz. Neden bazı hekimler hedef kitle olarak sadece kadın cinsini seçiyor? Erkeklerin derin psikolojilerinde hangi motivasyonlar bu seçimde etken oluyor? Kadın doktoru olmayı, çoğu erkeğin doğası gereği karşı cinse duyulan ilgi ile açıklamak yanlış ve yüzeysel kalır. Aynı şekilde, karşı cinse yani erkeğe ilgi duyması doğal olan kadınların da sadece hedef popülasyonu erkek olan bir uğraşıyı salt bu nedenle seçtiklerini düşünmek de doğru olmasa gerek. Gerçek yaşamda da böyle bir eğilim görmüyoruz zaten… Örneğin tıp alanından örnek vermek gerekirse ve seçmeme nedeni “mahalle baskısı” değilse, ürologların çoğunun kadın olmalarını beklememiz gerekmez mi? Belki de hiçbir erkeğin bir kadın üroloğa muayene olmak istemeyeceği ön yargısı, kadınları bu tıp dalını seçmemeye itmektedir. Yine de doğru ya da yanlış, karşı cinse çekim konusu, en azından toplumdaki algı, şeffaflık adına, korkmadan  tartışılmaya değer. Olayın psikososyal gerçeğini araştırmamak, toplumdaki ön yargıları kabullenmek hatta itiraf etmek anlamını taşır. Toplumun olayı nasıl gördüğünü örneklemek için günlük yaşamda taksi şoförleriyle biraz muhabbet etmek yeterlidir. Ne zaman ki sohbet için zaman yetecek bir mesafeye taksiyle gitsem, bir iki hoşbeşten sonra ne iş yaptığım sorulur. Jinekolog olduğumu öğrenen taksi şoförünün mutlaka sorduğu (şimdiye kadar hiç sekmedi) “hocam, bütün gün kadınları muayene edip onlara hala nasıl ilgi duyuyorsunuz?” sorusudur. Aslında soru cümlesinin bu şekilde kurulması, asıl merak edilen ve sorulmak isteneni kamufle edip sadece sohbeti ısındırma amaçlıdır. Asıl merak edilen “hocam etkilenmiyor musunuz?” sorusu, daha sonra gelir. Olay çıplaklık ve kadınsa, merak ettiğim bir konu, neden sadece erkek jinekologların toplum önünde hedef tahtası yapıldığıdır. Meme muayenesi yapan genel cerrahlar, radyologlar ya da genital bölge komşuluğundaki barsak kısımlarını, rektumu, anüsü inceleyen proktologlar, kadın vücudunun her bölgesini gören plastik ve estetik cerrahlar neden göz önünde değildirler? Neden saatler süren seanslarda kadınlar en mahrem cinsel sorunlarını erkek psikiatristle paylaştığında toplum reaksiyon vermiyor ve bu tıp dallarındaki hekimlerin de erkek olmamaları gerektiği yazılıp çizilmiyor? Buna biz çifte standart uygulamak diyoruz. Bütün bu ve benzeri merak edilen konular karşısında hekimler olarak hepimizin söylemi aynıdır. Hekim açısından kadının cinsel organlarını muayene etmekle örneğin gözünü, kalbini ya da karaciğerini muayene etmek arasında bir fark yoktur. Kendi açımdan ikna çabalarımın hiçbir zaman karşı tarafı tatmin etmediği de bir gerçektir. Anlaşılmayı da beklemiyorum aslında çünkü anlamak için hekim olunması gerekir. Uzun eğitim dönemi sürecinde hekimin beyni, muayene edilen vücut kısımlarının bir diğerinden farksız algılanmasını sağlayacak motivasyonu ve plastisiteyi kazanır. Buna biz profesyonelleşme diyoruz.

Hiç kuşkusuz, biz erkeklere kadın doğası, düşünce sistematiğiyle, benzer koşullarda davranış farklılıkları ve öngörülemez tepkileriyle, psikolojik iniş çıkışlarıyla son derece gizemli gelmektedir. Bunun aksini düşünen erkek sayısı her halde çok azdır. Oysa kadınların neredeyse üzerinde oy birliğiyle uzlaştıkları görüş, erkeklerin basit yaratıklar oldukları ve mutluluk reçetelerinin birkaç kalemden oluştuğudur. Hal böyle olunca, belki de erkekleri jinekolojiye çeken, karşı cinsi daha iyi tanıma ve çözme ümidi ve beklentisidir.

Erkek çocukların yetişmesinde annenin yeri ayrıdır. Anne oğul ilişkilerinin anne kız ilişkilerine kıyasla daha doyurucu ve özel olduğu hep yazılır çizilir. Erken çocukluk döneminde Freud tarafından ortaya atılan Oedipus kompleksinin erkek çocuğun anneden uzaklaştırıcı etkilerinden bahsederek konuyu daha da karmaşıklaştırmaya hiç niyetim yok. Üzerinde hem fikir olunan nokta, anne etkisinin erkek çocukları üzerinde daha derin ve kalıcı olduğudur. Annenin daima en iyiyi gördüğünü düşünürler, kız arkadaşlarını bile babalarına değil annelerine tanıştırırlar. İleri yaşlarda ise anne erkek aklını anlamakta zorlanmaya başlar. Baba ise erkek çocuk için erkeklik, güç ve güvenirlik modelidir. Baba ile bilinçaltı rekabet, fiziksel ve zihinsel gelişmeyi sağlar. Babanın pasif ve ilgisiz olduğu durumlarda annenin uğradığı hayal kırıklığı özellikle erkek çocuğa yansıyarak zaten mevcut erkek kimliğinden doğan içsel çatışmaların perçinlenmesine yol açar. Çocukluk ve ergenlik dönemlerinde erkek kimliğinin tam gelişemediği bu bireylerde anneye verilemeyenleri telafi etme sorumluluğu ve yükü, bilinçaltı olarak anneye mutlak bağımlılık haline dönüşebilir. Evlendiklerinde eşlerinde annelerini arama, onlara anneleri gibi davranma alışkanlıkları, erişkin erkeklerde az rastlanan durumlar değildir. Yaşamlarını kadınların sağlıklarını korumaya adayarak bir bakıma annelerine vefa borçlarını ödediklerine inanan erkek jinekologlar vardır.  Kısaca, erkeklerin jinekolojiyi seçmelerinin altında yatan nedenlerden birisinin anneleriyle şu veya bu şekilde bağlantılı olduğu hipotezi, araştırmaya değer bir olasılıktır. Giriş kısmında vurguladığım gibi erkek jinekolog ile hasta arasındaki psikolojik dinamiklerin bilinçaltı düzeyde sorunlu olma durumu özellikle bu hipotez çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Doğu kültürünün geleneksel pederşahi aile yapısı dışlanacak olursa, şeklen de olsa kadın ve erkeğin eşit konumda oldukları batı tipi aile yapısında aslında egemen güç, kadındır (ne kadar kabullenmek istenmese de). Bu durum zıt etkilerle meslek seçiminde etken olabilir. En azından bazı erkek hekimlerin jinekolojiyi seçme nedenlerinden birisi, alanlarını kadına bir bakıma hükmetme, kadın cinsi üzerinde güç sağlama fantezisi olarak algıladıkları düşünülebilir. Aksine diğer bazılarında ise güçlü bir anne, güçlü bir eş, kadını erkeğin gözünde özel kılar. Hayranlık duyulan kadın cinsinin en özel sorunlarını paylaşabilmek, üreme ve cinsel sağlığı ile birebir ilgilenmek, erkek jinekoloğun kendisini özel hissetmesini sağlar. Kadınların paylaştıkları özel sorunları çözmek, onlarla sırdaş olmak hekimi onore eder.

Tartışmaya değer diğer bir konu, kadın hastanın erkek jinekolog seçmesinin altında yatan motivasyonlardır. Kağıt masa örtüsünün soğukluğunu vücudunda hissederek bacakları birbirinden açık ve  görme alanında sadece muayene odasının tavanının bulunduğu bir pozisyonda yatmak ve bacaklarının arasına oturan doktorun ne zaman kendisine dokunacağını beklemek kadar stresli başka bir muayene şekli düşünemiyorum. Bu pozisyonda kadındaki hakim duygu, savunmasızlıktır. Jinekolojik muayene, hekimden en üst düzeyde anlayış, empati ve nezaket beklemek için her olumsuz koşulu taşır.  Önemli sayıda kadın, erkek jinekologları hemcinslerine kıyasla daha duyarlı ve hassas bulur. Kadın jinekolog ağrısız olduğunu kişisel deneyimi ile bildiği vajinal muayenede daha az özenli davranıyor olabilir. Oysa neden olduğu rahatsızlığın tam olarak derecesini bilmemenin tedirginliği ve sorumluluğu ile erkek jinekolog muayenede daha nazik davranma eğilimindedir. Yapılan çalışmalar erkek jinekologların kadın meslektaşlarına kıyasla her bir hasta için daha çok muayene zamanı ayırdıklarını gösteriyor. Bazı kadın hastalar jinekologlarında tercihan gri saçlı bir baba figürü ararlar. Kadınların duygusal karakterleriyle kriz durumlarında erkekler kadar soğukkanlı, dolayısıyla isabetli karar veremeyeceklerini düşünen ve bu nedenle erkek jinekologları seçen kadınlar da vardır. Anektodal olarak, bir kez muayeneye gittikten sonra tekrar bir kadın jinekoloğa gitmeyi şiddetle reddeden bir hasta, gerekçe olarak hemcinsinin kendisini daha giyinikken baştan ayağa dikkatle süzmeye başladığını ve meraklı bakışlarının genital muayene sırasında daha da arttığını, baştan sona yargılayıcı davrandığını, kendisini çok aşağılanmış hissettiğini ileri sürmüştü.

Sonuç olarak, erkek ya da kadın, hasta için önemli olan hekimin bilgili ve deneyimli olması ve mutlaka empati duymasıdır. Daha “veciz” bir ifade ile vajina, penis ya da her ikisi de hiç fark etmez, iyi hekim iyi hekimdir.

Sözün sonunda, ben mi neden jinekolog olmayı seçtim?  Bir kadın meslektaşım neden jinekolojiyi uzmanlık alanı seçmişse ben de aynı nedenle… En azından öyle sanıyorum.

Prof. Dr. Kutay Biberoğlu

10 Eylül 2016

www.drkutaybiberoglu.comerkek jinekologmale gynecologist