Bir Kabus Senaryosu

Bir film seyrediyorum. Sıcak bir olağan yaz akşamındayız. İnsanlar yavaş yavaş yatmaya hazırlanıyorlar. Bir kısmı tatildeler, buna başkan ve ailesi de dahil. Aniden bu yavaş tempo yerini aksiyona bırakıyor. Sevdim. Hareketi hep sevmişimdir.

O da ne? Gecenin karanlığı içinde bir hareketlilik başlıyor. Bir metropolün havalimanı silahlı askerlerle kuşatılıyor. Öyle çok değil, onlarca.. İki kara parçasını birbirine bağlayan asma köprüler üzerinde yine silahlı onlarca asker beliriyor ve tek yönlü olarak köprüleri trafiğe kapatıyorlar. Yavaş yavaş insanlar rehavetten sıyrılmaya başlayarak ne olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Birden kameralar ülkenin başşehrine odaklanıyor. Patlamalar duyuluyor. Ambulans ve polis sirenleri gecenin sessizliğinde yankılanıyor. Yollarda bu defa asker değil, silahlı emniyet güçlerinin araçları görülüyor. İnsanlar dehşete kapılarak evlerine kapanıyorlar. Artık ciddi bir şeyler olduğu anlaşılıyor ve şaşkınlık yerini korku ve dehşete bırakıyor.

Vay canına! Artık anlamaya başlıyorsunuz ki bir askeri darbe girişimi var. Bunu doğrulayacak şekilde, birden devletin radyo televizyon kurumu bir grup asker tarafından işgal ediliyor ve spikere darbe muhtırası okutuluyor. Buraya kadar, önceden de birçok kez darbe yaşamış bir ülke için olağandışı bir durum yok. Burası bir Güney yada Orta Amerika ülkesi olabilir pekala..

Eğer bu tip darbe filmlerini önceden de seyretmiş birisi iseniz yavaş yavaş sıkılmaya başlıyorsunuz. Tam vazgeçecekken aniden garip bir durum ekrana yansıyor. Ülkenin başbakanı, bakanları televizyonda demeç vermeye başlıyorlar. Başbakan, bir “kalkışma” olduğunu (alışılmadık bir ifade?), terör örgütüne bağlı bir grup silahlı kuvvetler mensubunun eylem başlattığını, gerekenin yapılacağını, polis güçlerinin seferber edildiğini ve darbe kırmakla görevlendirildiğini açıklıyor. Perdeye tekrar başşehir getiriliyor. Parlemento, güvenlik güçlerinin binaları, radyo televizyon binası, askeri jetler tarafından bombalanıyor. Yani öyle küçük bir kalkışmaya da benzemiyor. Öte yandan, darbenin hedefi olduğu açıklanan hükümetin hiçbir üyesi gözaltına alınmıyor. Hatta görsel ve sosyal medya aracılığı ile halkı demokrasiyi koruma ile görevlendiriyorlar. Bu nasıl darbe yahu? İnternet çalışıyor, haberleşme hürriyeti sınırsız, gözaltı yok.

Nasıl yani? Madem bu hareket küçük bir askeri terör grubunun isyanı, neden vatansever ordu güçleri, kendi içlerindeki vatan hainlerini bertaraf etmiyorlar da devletin silahlı askeri güçlerine karşı yine aynı devletin silahlı polis güçleri savaştırılıyor? O esnada, Sayın Başkan bir özel televizyon kanalında cep telefonu ekranından “Halka sesleniş” konuşması yapıyor. Oldu mu ya Başkan? Bir güçlü lider, skype üzerinden küçücük ekrana yüzünü sığdırmaya çalışsın ve halkına bu şartlarda seslensin. Acaba gözaltına filan mı alındı da halkı yatıştırmak için darbe güçleri “Ben iyiyim. Sakin olun. Metanetinizi kaybetmeyin. Ortamı daha fazla germeyin. Hayatınızı tehlikeye atmayın” filan mı dedirtecek? O da ne? “Demokrasınize sahip çıkın. Havalanları, köprüleri, meydanları, sokakları doldurun. Darbeyi kırın” filan diyor. Ne yani, bir grup terörist askere karşı, koskoca silahlı kuvvetler, o da yetmedi emniyet güçleri, o da yetmedi halk mı demokrasiyi kurtaracak? Bizzat bu teklifin kendisi bile demokratik mi?

Kim bu senaryonun yazarı acaba? Yoksa burası Afrika ülkelerinden birisi mi? Orta Doğu? Yok yok, seyircinin zekası ile bu kadar da dalga geçilmez. Çok geçmeden ekrana sokaklar, köprüler geliyor. Elinde kamçısı olan beyaz entarili, çember sakallı bir adam, yere düşmüş, dehşet içindeki 18-20 yaşında askere vuruyor da vuruyor. Bir diğeri tekbir getirerek bir askerin kafasını kesiyor. Burası kesin bir Orta Doğu ülkesi…

Kısa bir süre ya geçiyor ya geçmiyor. Kabus bitiyor. Başkan ekranlarda, halkına teşekkür ediyor. Darbenin kırıldığını müjdeliyor. Demokrasi kurtuluyor. Mutlu son… Halk sokaklarda zaferini kutluyor.

Hani filmler vardır ya, sondan başlayıp başa doğru “flashback”lerle konuyu yavaş yavaş anlamanızı sağlar.  Anlamadığım birçok nokta var ama film bitiyor mu ne? Bu filmin kitabını okuyup gerçekleri anlamam  lazım. Yoksa da mutlaka bir gün yazılacaktır. Sabırla bekleyeceğim.

Dr. Kutay Biberoğlu

15 Temmuz 2016