Kürtaj Çetesi Çökertildi

İki gündür görsel ve yazılı basında yer alan bir haber başlığı bu..

İlk bakışta, sanki kadınların gebeliklerini sonlandıran bir çete yakalanmış izlenimi veriyor. Sanki Türkiye’de erken gebeliklerin sonlandırılması yasak da birileri kanunsuz olarak bu işi yapıyor gibi. Oysa 1983 tarihli yasaya göre zaten 10 haftayı geçmemek şartı ile kadınlar istemedikleri gebeliklerini sağlık kurumlarında sonlandırtabiliyorlar. On iki Eylül 1980 sonrası ihtilal döneminin çıkardığı kuşkusuz, kadın sağlığı açısından en hayırlı, belki de tek yasa budur. O dönemde hatırlıyorum ki bir grup öğretim üyesi hekim, askeri yönetimi verilerle ikna etmiş ve bu yasanın çıkmasına ön ayak olmuşlardı. Yasadan önce de Türkiye’de istemsiz gebelikler sonlandırılıyordu ama yasal olmayan şekilde, suç olarak ve çok büyük paralar karşılığında.. Yasaklanan her gereksinim mutlaka bir şekilde karşılanır, bu yadsınamaz bir gerçektir. Eğer bir kadının kendi vücuduyla ilgili bir konuda bağımsız kararı yasaklanıyorsa, olanakları ölçüsünde o karar mutlaka gerçekleştirilir. Parası, tanıdığı, çevresi olmayan kadınlar ne yapıyordu dersiniz? Kaçınılmaz olarak, merdiven altlarında, ehil olmayan kişilerce, uygunsuz sağlık koşullarında, hatta kendi başlarına sabun, tavuk teleği vb. kullanarak hayatlarını tehlikeye atmaktan çekinmiyorlardı. Asistanlığım döneminde ağır enfeksiyon ve kanamadan, çoğu akut böbrek yetmezliği ve sepsisten ölen o kadar çok genç kadın hatırlıyorum ki.. Kuşkusuz gebelik sonlandırma, hangi koşullarda yapılırsa yapılsın, istenmeyen ve sağlık için riskli bir durumdur ve kesinlikle bir aile planlaması yöntemi değildir. Doğru olanı, gebeliği önleyici yöntem kullanmaktır. Yine de kullanılan gebelik önleyici yöntem başarısız kalabilir veya kadın modern yöntemlere erişememiş olabilir. Sonuçta, öyle ya da böyle, istenmeyen gebelikler bir şekilde sonlandırılır. 1983 yasasının arkasından kadın ölümleri durdu, gebelik önleyici yöntem kullanımı ise arttı. Eğer bu yasa 1983 yılında çıkmamış olsa idi, hiçbir siyasi iktidar bu güne kadar hala gebelik sonlandırmayı yasallaştırmamış ve anne ölümleri de devam etmekte olacaktı. Bu öngörüyle uyumlu olarak, aslında cesaret edilebilse, an itibariyle gebelik sonlandırma hakkının geri alınması siyasetin hep aklının bir köşesinde bütün canlılığıyla pusudadır. Daha da ötesi, yasal olmasına karşın Anadolu’da devletin sağlık kurumlarında kadınların istemli gebelik sonlandırma istekleri “vicdani red” gerekçesiyle aslında görünmeyen ama açık “devlet ve mahalle baskısı” ile çoğunlukla geri çevrilmektedir.

Hal böyle iken nereden çıktı güncel basındaki “kürtaj çetesi çökertildi” haberleri? Binlerce güya “kürtaj hapı” internet üzerinden kaçak olarak satılırken yakalanmış. Habere göre, aslında sadece doğum hastanelerinin ilaç depolarında bulunması ve sağlık kontrolu altında kullanılması gereken bu haplar, kaçak olarak 1000 TL karşılığında satılıyormuş. Bu ilaç, hastanelerde, rahim ağzını açıp kasılmalara yol açarak doğum ağrılarının başlatılmasında, doğum sonu kanamaların durdurulmasında, ileri gebelik haftalarında içerde ölmüş bebeklerin tahliyesinde kullanılıyor.  Devletin bundan hem haberi var hem de yok. Haberi yokmuş gibi davranıyor, yani aslında bilip görmemiş gibi yapıyor. Neden? Çünkü ilacın bu amaçla kullanımı için ruhsatı yok. Bir terslik olduğunda hekimin sırtına binecek. Aslında başka alanlarda da sıkça uyguladığı yöntemi sağlıkta da uyguluyor ve sorunu temelden çözmek yerine olmayan bir suç gerekçesi yaratıyor. İşine böyle geliyor.

Peki, aslında gerçek nedir? Gelişmiş ülkeler, kadınların istemedikleri gebelikleri sonlandırma isteklerini bir demokrasi gereği, bir seçme hürriyeti örneği olarak kabul ediyorlar. Avrupa’lı kadınlar, tıbbi girişime bile gerek duyulmadan, bir sağlık kurumuna bile gidilmeden, gebeliklerini erken dönemde, güvenle sonlandırabiliyorlar. Mifepriston isimli bir anti-projesteron etkili ilacı, Misoprostol isimli, bizde kürtaj hapı olarak lanse edilen bir rahim açıcı ve kasıcı molekülle birlikte kullanıp sorunu basit ve sağlıklı şekilde çözüyorlar. Bizde ise tabii ki bunlar yasak. Olmayan bir suç kurgulanıyor.

Olayın başka bir sakat yanı ise aslında pek çok kadının haberinin bile olmadığı bir konuyu cümle aleme duyurmak..  Şimdi haberi okuyan kadınların aklına böyle bir güya “kürtaj hapı” aşılanmış oluyor. İz kovalamak o kadar kolay ki.. Söz konusu olan, aslında çok ucuz bir mide ilacı. O kadar ucuz ki, ilaç firması gebelikle ilişkili nedenlerle kullanım ruhsatı almayı bile değer bulmuyor. Zaten ilacını satıyor. O nedenle de o çerçevede ilacın ruhsatı yok.  Bir diğer deyişle, devletin yaptığı gibi firma da aslında olmayan bir suçu bilerek kurguluyor.

Aynı haberde, adı geçen ilacı satan internet sitelerinin gebeliklerini gizli tutan genç kadınları haberi yayma tehdidi ile tecavüze zorladıkları da yazılı. Yani olayın sosyal ve kriminal yönü o kadar büyümüş ki ortada olmayan ve devlet eliyle yaratılan bir suç, dallanıp budaklanıp bir çok kadın için bir kabus haline bürünmüş.

Fıkra gibi ama trajikomik. Bir başka toplumsal cinnet örneği.. Yazık bu millete, yazık.

Dr. Kutay Biberoğlu

14 Temmuz 2016