COVID 19 GÜNCELLEMESİ

Global, toplumsal yönler –

Şimdiye kadar COVID19 enfeksiyonundan tüm dünyada 117 milyon kişi hasta oldu ve 2 milyon 600 bin kişi yaşamını kaybetti. Hastalık ve ölüm sayılarının yüksekliğinin nedeni olarak sokaktaki insanları suçlamak kolaycılık ve sorumsuzluktur. Devletler, halklarının sağlığı için gerekli önlemleri almakla sorumludurlar. Tıp bilimi de tüm toplum katmanlarını bilgilendirmek ve yönlendirmek zorundadır. Bilim bağlamında bu kadar kısa sürede hastalık etkeninin izole edilip, hastalığın yayılmasının sınırlanması için gerekli önlemlerin tanımlanması bir başarıdır. Aşıların rekor hızla üretilmesi ise bilimsel bir zaferdir. Bu şartlarda, çok daha az sayıda insan hasta olabilir ve ölebilirdi. Başarısızlığın sorumlusu tümüyle zayıf ve basiretsiz devlet yönetimleridir. Daha da ötesi, insan aklıyla alay ederek, neden olunan insan kaybının bir siyasi zafer olarak tanıtılması ve yönetim beceriksizliğinin akıllarınca fırsata çevrilmeye çalışılması tam bir sahtekarlıktır.

Hal böyle iken ve mutant virus tipleri ve toplam vaka sayıları hızla yükselirken, üstüne üstlük aşılanma oranı da bu kadar yavaşken, yine yeniden sayılarla oynayıp düşük gösterilen ölümleri gerekçe göstererek önlemlerin kaldırılması, tam anlamıyla bir toplumsal intihardır. Birkaç hafta içinde Türkiye haritasının kıpkırmızıya boyanması işten bile değildir. Yöneticilere göre sorumlu, yine yeniden korunma koşullarına dikkat etmedikleri gerekçesiyle halkın kendisi olacaktır. İnsanların kontrolsuz şekilde sokaklara salınmasının tek nedeni, artık ekonomik çöküşün kontrol edilememesi, halkının açlıktan ölüm yerine COVID19’dan ölümüne izin verilmesi yolunun seçilmesidir. Oysa, geçmişte yine insan aklıyla alay edilerek, ne yapılmaya çalışıldığı bile anlaşılamayan garip sözde kısıtlamalarla günün saatlerine ve yaşa göre önlemler yerine tam kapanma kararı alınabilseydi, ekonomik açıdan da daha karlı bir denge sağlanabilirdi. Eldeki sınırlı sayıda aşının uygulanmasında ölüm riski yüksek, çalışmadıkları için aslında kendilerini koruyabilecek ileri yaşlı insanlar yerine, kalabalık ortamlarda bulunmak ve çalışmak zorunda kalan ve asıl salgının yayılmasına zorunlu olarak katkıda bulunan kesimin öncelenmesi daha akılcı olurdu. Bu salgının 10 ay daha devam edeceği, yine de virusun mevsimsel değişimlerle bizlerle beraber olacağı öngörüsü ışığında, sınama yanılma yöntemiyle mehter marşı gibi ileri geri hareketlerle daha pek çok insanımızın kaybedileceği gün gibi açıktır. Bilinçli ama aynı zamanda ekonomik gücü de olan, kalabalıklar arasında olma zorunda kalmayan şanslı ve ayrıcalıklı insanların bireysel korunma koşullarına uyması tek çıkar yol gibi görünmektedir.

Bilimsel ve ekonomik yönler –

Hali hazırda 2 adet mRNA aşısı (Pfizer ve Moderna), 1 adet adenovirus taşıyıcılı aşı (Jannsen) ve aralarında Çin (Sinovac, Sinopharm ve yakında çıkacak CanSino Biologics), Rus (Sputnik V) ve Hindistan kaynaklı en az 7 adet geleneksel klasik yöntemlerle hazırlanmış aşı tipleri mevcuttur.

Türkiye’de bilindiği gibi Çin Kaynaklı Sinovac aşısı bir süredir uygulanagelmektedir. Aşının Faz 3 çalışmaları ülkemizde yapılmış ancak bilimin kuralları göz ardı edilerek çalışmanın sonuçları, planlanan takvimin çok öncesinde, henüz yeterli sayıya ulaşılmadan gizli kodlar kırılarak açıklanmıştır. Anlamlı sayıya ulaşılmadan ve planlanandan çok önce yapılan bu açıklama, tipik “ben yaptım oldu” alaturka mantığıyla uyumlu olarak ve takiben Cumhurbaşkanının kararnamesiyle (bağımsız yetkili kurulların karar vermesi gerekirken) aşılamanın başlatılmasını tetiklemiştir. Yine uluslar arası bilimsel kurallara göre, sonuçların erken açıklanması durumunda gizlilik ve yansızlık kuralları ihlal edildiği için çalışmanın devam ettirilmesi etik ve ahlaki açıdan doğru değildir. “Ben yaptım oldu” mentalitesi ile çalışmaya devam edilmiş, aşının etkinliği kanıtlandığı halde bir grup Türk insanına etkin aşı yerine serum fizyolojik enjekte edilerek bilimsel kurallar yine, yeniden ihlal edilmiştir. Bu kural tanımazlık, bilim dünyasında bir ilktir.

Tekrar global duruma dönecek olursak, yukarıda belirtilenlere ek olarak 200 farklı aşı adayının da deneme aşamalarında üzerinde çalışılıyor. Aşı üreten ülkelerin ekonomik yarışları sürerken genel olarak yaşanan üretim yetersizliği, aşılanmanın hızlı ve yaygın yapılması önündeki en önemli engellerden bir tanesidir. Ekonomik olarak gelişmiş bazı ülkeler bencilce, nüfuslarının çok üzerinde aşı satın alarak salgının global olarak önlenmemesi durumunda sadece ülkelerindeki aşılanmanın yetersiz olacağını görmezlikten gelmişlerdir. Tarihte çok kez yaşandığı gibi bu kez de ekonomik olarak gelişmemiş özellikle Afrika kökenli ülkelerde henüz aşılanmanın başlamamış olması, Dünya Sağlık Örgütünün bu soruna el atmasına ve hakça aşı dağıtımı için örgütlenmesine yol açmıştır. Üretim, dağıtım ve aşılama yarışı sürerken salgının kaynağı olarak suçlanan ülkeler örneğin Çin, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nin hedefindedir. Dünya Sağlık Örgütünün primer olarak suçlanan Çin yabani hayvanlar pazarındaki yarasalar yanında donmuş balık satışını hedef göstermesi, gözlerin Çin’e ithal edilen tonlarca donmuş balığın kaynağı olan Rusya’ya çevrilmesine yol açmıştır. Her ne kadar Dünya Sağlık Örgütü neredeyse kesin olarak reddetmiş olsa da virusun bir Amerikan Askeri laboratuarında ya da bir Çin laboratuarında üretilmiş olma olasılığı, halen komplo teorisi şeklinde gündemde tutulmaya devam edilmektedir.

Global bağışıklıklama ve gelecek –

Kanıt yok ama tam ve kesin olmasa da aşılarla enfeksiyonun, en azından ölümlerin önlendiği gösterilmiştir. Aşılanan yine de virusu başkalarına yayar mı sorusunun cevabı ise evet’tir. Eldeki verilere göre aşılar insan sağlığı açısından güvenlidirler. ABD Hastalıkları Kontrol ve Önleme merkezi, ikinci dozu da tamamlayan bireylerin 14ncü günden itibaren ve (sadece) 3 ay süreyle COVID19 geçiren birisiyle karşılaşsa bile karantina altına girmesine gerek olmadığını rapor etmiştir. Her ne kadar tam olarak aşılanmış kişilerin bir araya gelmeleri güvenli ise de yine de maske, mesafe, el hijyeni kurallarına uyumun devam etmesi önerilmektedir. Mevcut koşullarda ve şimdilik kapalı mekanlarda bir araya gelmeler ve kalabalıklar içine girilmesi önlenmelidir.  

Yeni mutant virus tiplerine karşı mevcut aşıların koruyuculukları bir miktar azalmakta ise de mRNA aşıları üzerinde yapılacak değişikliklerle etkinliğin artırılabileceği ifade edilmektedir.

Toplumun hızla ve yaygın olarak bağışıklanması açısından, en azından yeterli sayıda aşı tedariki sağlanana kadar bağışıklığın derecesinden feragat etme pahasına, ilk dozun yapılıp ikincisinin ertelenmesi (örneğin 3 aya kadar), düşünülebilecek stratejiler arasında sayılabilir. İkinci dozun o sırada ulaşılabilir farklı bir aşı ile yapılması üzerinde de durulmaktadır. Şu anda tercih edilen, mümkünse her iki dozun da aynı aşı ile yapılmasıdır. Johnson & Johnson aşısının sadece tek doz ile tam bağışıklık sağladığı raporu, toplum bağışıklanması açısından bir avantajdır. Bütün bu belirsizlikler, antikor düzeyinin yani koruyuculuğun ne kadar süreceği bilinmezi ile ilişkilidir. Bağışıklıkta dolaşımdaki antikor düzeyi kadar, T hücrelerinin hafızalarının ne kadar uyarıldığının da önemi vardır. Sürekli mutasyonla farklı varyantların ortaya çıkması, büyük olasılıkla aşıların belirli aralıklarla tekrarlanması gereğini doğuracaktır.

Büyük olasılıkla önümüzdeki aylar içinde ekonomik olarak yaygın aşılamayı başaran bazı ülkelerde COVID19 salgın olmaktan çıkacaktır. Ancak sınırların kapatılması mümkün olmayacağına göre, tüm dünya insanlarının bağışıklanması (hastalığı geçirerek ya da aşılanarak) sağlanmadığı sürece salgının tam olarak bertaraf edilmesi olası görünmemektedir. Uzun dönemde ise SARS-CoV-2 enfeksiyonunun pandemiden endemiye yani salgından sadece bazı bölgelerde sık görülen (tüberküloz, sıtma gibi) hastalıklar konumuna dönüşeceği ya da influenza gibi mevsimsel yayılım özelliği taşıyacağı öngörülmektedir. Kesin olan tek şey, önümüzdeki yıllarda da benzer salgınların görülme olasılığına karşı devlet yönetimlerinin hem sosyal hem de ekonomik olarak daha hazırlıklı, tedavi edici tıp yerine koruyucu tıp alanına daha çok yatırım yapar olması (-ki rant odaklı kapitalist dünya düzeninin aleyhine) gerektiği ve artık yaşamın global olarak daha korunaklı ve izole şekilde devam edeceği gerçekleridir.      

Prof. Dr. Kutay Biberoğlu

07.03.2021, Ankara