İNFERTİLİTE VE ÖZELLİKLE TÜP BEBEK TEDAVİLERİNDE STRESLE NASIL BAŞ EDİLMELİ?

 

İnfertilite ve özellikle tüp bebek tedavilerinde stresle nasıl baş edilmeli?

İnfertil kadınlardaki ortak duygular “Neden gebe kalamadığımı biliyorum: çok fazla istiyorum da ondan… gebe kalamıyorum çünkü hepsi benim hatam, benim suçum. Sürekli beklenti içindeyim. Her adet kanamasında o ay da gebe olmadığım için dünyalar başıma yıkılıyor”

Bu duygular tanıdık geliyor değil mi?

Doğal yoldan, istediği sürede gebe kalamayan kadınlar utanç, suçluluk duygusu, öz güven eksikliği, depresyon, anksiete, içe kapanma, endişe,  günlük yaşamını kontrol edememe özetle düşük yaşam kalitesi geliştirirler. Oysa stresli ve endişeli olmak hem doğal yoldan hem de tüp bebekle gebe kalma şansınızı azaltır.

Öncelikle şunu kafanıza koyunuz; yapılan testlerin, tedavilerin ve her ay gebelik beklentinizin yarattığı duygusal, fiziksel ve maddi sıkıntılar size özgü değildir, gizlenmesi gereken utanılacak bir durum da değildir, herkes için geçerli ve normal olduğunu kabulleniniz.

Özellikle tüp bebek tedavisine başlayan kadınlarda ruhsal bozukluk geliştirme riski daha yüksektir. Başarısızlık beklentisi ve korkusu, belirtileri tetikler. Bu nedenle de tüp bebek son çare kabul edilmelidir. İyice araştırmadan gereksiz ve erken tüp bebek önerisi ve kararı, sonradan yapılacak daha basit tedavilerle doğal yoldan gebe kalma başarısının da düşmesine yol açar. İnfertilite ilaçları örneğin yumurtlamayı uyaran hap ve iğneler de psikolojik belirtilere ön açabilir. Yumurtaların döllenme şansını artırmak böylece başarı oranını yükseltmek beklentisi ile size sunulan “yeni ve mucizevi” yöntemlerin hemen üzerine atlamayınız. Bu konuyu ayrıntılarıyla “Tüp bebek konusunda hangi yenilikler var?” başlığı altında web, blog, youtube ve diğer sosyal medya biberoğlu linklerinde bulabilirsiniz. Bunlar bilimselliği kanıtlanmamış, yararları tartışmalı ve pahalı yöntemlerdir ve stres faktörünü en çok artıran durumların başında gelmektedir. Büyük beklentilerle tedaviye başlayan çiftler sonuç olumsuz olunca, çok fazla psikolojik travma yaşamaktadırlar. Tabii ödenen yüksek maliyet de stresin diğer nedenini oluşturmaktadır. Açıklanamayan infertilite, yani her şey normal görüldüğü halde çocuk sahibi olamama durumu en çok psikolojik travma yaratan durumlardan birisidir. Sorunun adını koyamamak çiftlerde isyan psikolojisi geliştirir. Neden biz? Aslında bunların önemli bir kısmında eksiksiz ve ayrıntılı bir tıbbi değerlendirme yapılmadan, belki de ticari kaygılarla tüp bebek kararının çok çabuk verildiği inkar edilemez bir gerçektir. Bu kadınlarda obsesyon yani takıntı belirtileri başlar.

Stres göstergesi olarak tükrük amilaz ya da saç örneğinde kortizol ölçülerek yapılan 2 çalışmada stresin üreme üzerine olumsuz etkisinin olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmalarda hem gebelik için deneme süresi daha uzun, hem de gebe kalabilen kadın sayısı daha az  olmuştur. Asırlardır tartışılmakla beraber sonuçta üzerinde uzlaşılan nokta “stresin infertiliteye değil, infertilitenin strese yol açtığı” görüşüdür.

Bazı kadınlarda rastlandığı gibi eğer fizik ya da duygusal stres adet düzensizliğine yol açmışsa, stresin yol açtığı hormonal değişiklikler sadece zeminde önceden zaten var olan bir sorunu tetiklemiş olabilir. Ayrıca stresi yendiğiniz veya uyum sağladığınız zaman kendiliğinden düzelme olasılığı da yüksektir.

Stresin başlı başına kısırlığa yol açtığına inanmıyoruz. Düşünün ki  eğer üreme sistemleri strese bu kadar şiddetli tepki verseydi tarih boyunca dünya üzerinde yaşanılan dramlarla, trajedilerle insan soyunun tamamen ortadan kalkması gerekirdi. Unutmayalım ki hapishanelere atılan savaş suçlusu kadınlar bile çok defa gebe kalıp doğurmuşlardır. O halde stres yumurta ya da sperm kalitesini bozmaz ama davranış bozukluklarına yol açar. Üzüntü, anksiete, doktor tedavisini bıraktırabilir, sigara, içki alışkanlıklarına yol açabilir, cinsel ilişki sıklığı aksatabilir, bebek isteğini erteletebilir.

O halde ne yapalım?

  1. Ne geçmişi ne de geleceği kontrol edemezsiniz. O halde kendinizi suçlamaktan vazgeçin ve geçmişi unutun. Geleceğe ait çıkarımlarla da zaman kaybetmeyin. Bugünkü kendinizle hesaplaşın. Mevcut durumunuzu irdeleyin. Kesinlikle duygularınızı bastırmayın. Kendinize yalnız kaldığınız uygun zamanlar yaratın, geriliminizi, kızgınlığınızı, üzüntünüzü açığa vurun, ağlayın, bağırın, yastıklara vurun, sinirinizi boşaltın. Göreceksiniz ki daha iyi hissedeceksiniz ve stresinizle daha kolay baş edeceksiniz. İsterseniz duygularınızı bir yerlere yazmayı seçin. Bebeğiniz olduğu zaman geri dönüp yazdığınız notları okumak ruhsal sağlığınıza iyi gelecektir.
  2. Sakin ve optimistik olmaya çalışın. Kötümserlik ve anksiyete beyninizi uyararak ekstra adrenalin salgılatır. Oysa iyimser duygular kısa sürede kendinizi gerçekten daha soğukkanlı ve geleceğe ümitle bakan birisi yapacaktır.
  3. Sakın stres nedeni olarak işinizi suçlayıp iş hayatınızı sonlandırmayın. Günlük yaşamınızdaki radikal değişiklikler aksine stres düzeyinizi artırabilir. Rutin iş uğraşılarınız kafanızı dağıtır böylece dikkatinizi sadece gebe kalmaya odaklamazsınız.
  4. En az sevdiklerinize verdiğiniz önem kadar kendinize de önem verin. Kendinizi suçlayarak vücudunuzu yormaktansa spor yaparak yorun. Çok yararını göreceksiniz. Yeni hobiler edinebilirsiniz. Gevşeme teknikleri, yoga, meditasyon ve benzeri yöntemler bazı çalışmalarda yararlı bulunmuştur. Farklı hobilerle, örneğin bulmaca çözerek, eğlenceli siteleri izleyip onları arkadaşlarınızla paylaşarak duygu durumunuzu iyileştirecek ve stresinizi azaltacak beyin kimyasalları salgılatabilirsiniz. Doğru nefes alma tekniklerini öğrenmek ve endişeli olduğunuz zamanlarda beşer dakikalık seanslar halinde derin ve doğru nefes almayı deneyebilirsiniz.
  5. Sağlıklı beslenmeye dikkat ediniz. Bu şekilde diyetinizdeki tuz, şeker, doymuş yağ ve beyaz un kullanımını azaltmış, kimyasal katkı maddelerini, alkol, kafein, kolalı ve gazlı içecekleri engellemiş olursunuz.
  6. Çoğu zaman yapıldığı gibi eşinizden uzaklaşmak, kendinizi ya da onu suçlamak yerine aksine birbirinizle daha çok yakınlaşmayı deneyin, duygularınızı bir diğerinizle açıkça paylaşın. Eşinizle birlikte sosyal aktivitelere katılımınızı artırmayı ve dikkatinizi dağıtmayı denemeniz yararlı olabilir.
  7. Durumunuzla ilgili yeni bilimsel gelişmeleri internetten araştırın, bilgi edinin ama bunu yaparken ticari kaygılarla yönlendirici ve yanlış bilgi veren sitelerden, sosyal medyadaki bilgi kirliliğinden uzak durun. Profesyoneller tarafından önerilen özellikle girişimsel veya “mucizevi” başarı vadeden yöntemleri uygulatmadan önce mutlaka başka bir uzmandan ikinci hatta üçüncü bir görüş almayı ihmal etmeyin. Bu isteğinizi kendi doktorunuzla paylaşmaktan çekinmeyin. Biz hekimler, her önerdiğimizi hemen kabul eden ya da “siz olsanız ne yapardınız?” diye soranlara değil, sorgulayan, bilinçli hasta tipine daha çok yararlı olabiliriz çünkü tedaviyi doğru uygulama ve hekime güven, başarıyı artırır.
  8. Konu komşunun, Ayşe teyzenin “gevşe kızım gevşe” “senin bir şeyciğin yok” tarzı iyi niyetli teselliler işinize yaramaz. Profesyonel psikolojik destek almayı seçin ve hiç bir zaman tek başınıza değil eşinizle birlikte destek alın. Sakın ama sakın ümitsizliğe kapılmayın. Tedavi gören infertil çiftlerin büyük çoğunluğu amaçlarına ulaşırlar. Teknoloji sizin yanınızda…
  9. Bazen aile içi sorunların, anlaşmazlıkların kendisi de gebe kalmayı geciktirir, önler. Mutsuzluk infertiliteyi tetikleyebilir. Son bir uyarı.. Sakın eşler arasındaki huzursuzluğun, mutsuzluğun çocuk yapınca ortadan kalkacağını sanmayın. Diğer bir deyişle evliliğinizi “kurtarmak” adına çocuk yapmaya kalkışmayın. Bu da benim size küşük bir tavsiyem..

Kalın sağlıcakla..

Daha çok bilgilenmek için blog.drkutaybiberoglu.com, www.drkutaybiberoglu.com, doktorsitesi / facebook / instagram / youtube biberoglu linklerinde bulacağınız video ve makalelere ulaşabilirsiniz.

Prof. Dr. Kutay Biberoğlu

31.01.2020

Ankara