AZALMIŞ ADET KANAMASI

Bir adet başlangıcından bir sonrakinin ilk gününe kadarki sure 21gün ile 35 gün arasında ise (bazılarına göre 24-38 gün) ve adet kanama süresi 1 haftadan uzun ve kanama miktarı 80 ml’den fazla değilse temel olarak üreme sağlığınız yerinde, yumurtlama ve hormon dengeleriniz yolunda demektir. Adet kanama miktarının azalması ya da çoğalması tanımlamaları günlük hayatta kolay değildir. Genel olarak o zamana kadar alışılagelmiş süre ve miktarla karşılaştırılarak yorumlanır ve çoğu zaman gerçeği yansıtmaz çünkü süreler, kanama miktarları sabit değil, değişkendir.

Bir önceki V-bloğumda aşırı kanamalar konusunu tartışmıştım. Orada kadının kendi bakış açısından aşırı kanamanın tanımını ve olası nedenlerini açıklamıştım.

Adet kanamasının aşırılığının doğru tanımı ne kadar zor ise, azlığının tanımı da en az o kadar zordur. Adet kanamasının 2 gün veya daha kısa sürmesi, günlük ped ya da tampon sayısının 1 taneyle sınırlı olması kabaca adet kanamasının azaldığı şeklinde yorumlanabilir.

Azalmış adet kanamasının olası nedenleri

Aşırı kanamanın olası nedenlerine kıyasla adet kanamasının azalma nedenleri son derece sınırlıdır. En sık nedeni yanlış yorumlama yani aslında adet kanamasının azalmadığı gerçeğidir. Kadın açısından en  korkulan ve yanlış yorum ise adet azalması ile menopoz arasında ilişki kurmasıdır.

Menopoz aniden, bıçakla kesilir gibi olmaz. Menopoza geçiş bir süreçtir ve ilk olumsuz etkilenen, yumurtlama işlevidir. Geçiş sürecinin ilk belirtisi giderek adet döngülerinin kısalması, yani daha kısa aralıklarla adet görülmesidir. Adet kanamaları 28 günde bir iken giderek 25, 23, 21 güne kısalırsa yumurta sayılarının azaldığı anlaşılır. Bunu takiben bu defa yumurtlamanın bozulması, durması ile süreler uzamaya başlar. Adet sıklıkları 40 güne, 50 güne, 2 ya da 3 aya uzamaya başlar. Bu süreç içinde adet miktarı azalma değil, aksine özellikle uzun aralıklarla olduğunda hem süre hem de miktar olarak çoğalma eyilimi gösterir. Adet kanama miktarının azalması ile gereksiz ve yanlış menopoz korkusu bağlantısını böylece gidermiş olalım.

Daha önceki adetlere kıyasla son adetin çok az olması olası bir gebelikten şüphelendirmelidir. Nadiren beklenen adetten bir hafta kadar önce leke şeklindeki bir kanama, halk arasında üstüne görme denilen çok erken bir gebeliğe işaret edebilir. İmplantasyona yani erken gebeliğin rahim duvarına yapışmasına bağlı bir lekelenmedir. Kan örneğinde beta hCG hormonuna bakılması, olası bir erken gebeliği kesinleştirecektir.

Bazı kadınlarda genetik olarak adetler göreli olarak hep kısa ve az miktardadır. Annesi, kız kardeşlerinde de öyledir. Üreme sağlığı açısından hiç bir olumsuz anlam taşımadığı gibi aslında bu bir şanstır. Demir eksikliğine bağlı kansızlık kadınlarda erkeklere kıyasla daha sıktır. Her ay adet kanaması yaşamaları kansızlığın baş nedenlerinden birisidir ve bunu dengelemek için yılın 2-3 ayında demir hapı almaları önerilir. Kim çok kan kaybetmek ister ki? Sosyal ve kültürel bir gelenek olarak en azından bazı kadınlar çok adet gördüklerinde rahatladıklarını, sağlıklı hissettiklerini, aynı kapsamda aksine az kanadıklarında bunun rahatsızlık verdiğini, sağlıklı hissetmediklerini düşünürler. Bir bakıma “kirli kanın” atılmasının kendilerini rahatlattığına inanırlar. Bu düşüncenin doğru ve bilimsel hiç bir tarafı yoktur, bu bir yanlış inançtır.

Doğum kontrol hapları son derece düşük hormon içeren, doğru kadına doğru hap seçildiğinde yan etkisi olmadığı gibi sağlık yararları da olan, en güvenilir gebelik önleyici ilaçlardır. İleriki yıllarda üreme yetisini tam olarak koruyarak on yıllar süresince kesintisiz kullanılabilirler. Yararlı etkilerinden bir tanesi adet süresini ve günlük miktarını azaltmalarıdır. Bir sure sonra adet kanamaları tamamen de kesilebilir. Bu durumun hem sağlık hem de üreme yetisi açısından hiç bir olumsuz etkisi olamaz ve yoktur. Aslına bakarsanız benim kadınlara önerim, doğum kontrol hapı kullanıyorlarsa her kutunun bitiminde adet görüp yeni kutuya geçmektense aralıksız 2 ya da hatta 3 kutu bitiminde adet görecek şekilde hap almalarıdır. Böylece her ay yerine iki ya da üç ayda bir kan kaybetmiş olurlar. Aynı durum aylık, üç aylık enjeksiyon ya da cilt altı implant gibi diğer hormonal korunma yöntemleri için de geçerlidir.

Adet kanamalarını azaltan bir diğer yöntem, hormon içeren rahim içi araçlardır. Bunlardan bir tanesi levonorgestrel intrauterine araçtır. Son derece güvenli şekilde gebelikten koruduğu gibi aşırı kanayan kadınlarda tedavi olarak da uygulanan bir yöntemdir.

Tiroid bezinin yavaş ya da hızlı çalışması, prolaktin yüksekliği, anormal tüylenme ve erkeklik hormonunun yüksekliği ile giden polikistik over sendromu, insulin rezistansı ve diğer hormonal bozukluklar adet kanama miktarını azaltmazlar ama yumurtlamayı baskılayarak adetleri düzensiz hale sokarlar.

Adet kanama miktarını kesinlikle azaltan, hatta tamamen durduran bir hastalık, Asherman sendromu yani rahim boşluğu içinde yapışıklıkların oluşmasıdır. Mutlaka öncesinde geçirilmiş normal dışı bir hastalık ya da cerrahi girişim vardır. Düşük ya da doğum sonrası enfeksiyon (yüksek ateş, irinli iltihaplı akıntı, anormal kanama, alt karın ve kasık ağrısı ve muayenede hassasiyet), gebelik sonlandırma amaçlı ya da düşük sonrası yapılan küretaj işleminde rahim içi örtüsünün aşırı kazınması sonucu derin dokuların zedelenmesi, rahimden myom-ur çıkarmak veya rahim şekil bozukluklarını düzeltmek için yapılan cerrahiler (açık ya da histeroskopik ameliyatlar), tanısı ve tedavisi ihmal edilmiş tüberküloz (verem), rahim içi yapışıklıkların ve adet azalmasının olası nedenleridir.      

Tanı

En önemli tanı yöntemi hastayı dinlemek, ayrıntılı şekilde öyküsünü almaktır. Tanının kesinleştirilmesi rahim içine serum fizyolojik veya opak madde vererek ultrason (salin histerogram), ilaçlı rahim ve kanal filmi (histerosalpingogram), histeroskopi yaparak sağlanır. Kan örneklerinde hormon bakılmasının tanıya katkısı olmaz.

Tedavi

Genel sağlık açısından bir risk oluşturmadığı için çoğu zaman tedaviye bile gerek yoktur. Gebe kalamayan ya da düşük yapan kadınlarda rahim boşluğunu örten dokunun (endometrium) işlevsel hale getirilmesi amacıyla cerrahi ve tıbbi tedavi girişimleri gerekecektir.  

Prof. Dr. Kutay Biberoğlu

01.03.2025

Ankara